Sincaplar nerede yaşar? Elbette ağaçta öyle değil mi?
Bizim Afacan Sincap da bir ağaçta yaşıyormuş. Hem de çok güzel bir ceviz ağacının en kuytu dalında! Her canlının rızkını veren Yüce Yaratıcı Sincapların da rızkını onların ağacında yaratmış. Sincap ailesi çevik vücutlarıyla daların ucunda dolaşıp cevizleri topluyorlarmış. Böylece zahmetsizce yaşayıp gidiyorlarmış.
Sincapların yaşadığı ormanda ağaçlar birbirine o kadar yakınmış ki dalları birbirine karışıyormuş. Sincaplar da bu dallar sayesinde ağaçtan ağaca geziyormuş.
Afacan Sincap da her gün akşama kadar şu ağaç senin bu ağaç benim dolaşıyormuş gönlünce… Hem de hiç yere inmeden…
Çünkü Afacan Sincap yere inmeyi pek sevmezmiş. Yüksek yerleri ise çok seviyormuş. Dünyaya böyle yukardan bakmak çok hoşuna gidiyormuş.
Bir gün yine çok yüksek bir ağaç görmüş bizim Afacan. Onun zirvesine tırmanmayı kafasına koymuş. Hemen dallardan dallara atlayarak o yüksek ağaca ulaşmış. En yüksek dallarına kadar çıkmayı da başarmış. Ooo…
Burası o kadar güzelmiş ki!
Sanki elini uzatsa bulutlara dokunacakmış gibi hissetmiş bir anda. Orman ayağının altında uzanıyormuş. Ormanın içinden geçen ırmak bile görünüyormuş buradan. Hem de pırıl pırıl parlayan bir altın gerdanlık gibi…
Küçük Afacan manzaranın güzelliği karşısında kendinden geçmiş. Buraya tırmandığı için kendisiyle gurur duymuş. Kardeşlerine gelip övünerek anlatmış gördüklerini.
“Ben oraya çıktığım zaman ta uzakları bile görebiliyorum. Hatta ormanın dışını bile…”
Kardeşleri ise Sincapın böyle hava atmasından pek hoşlanmamışlar. Bu zirveye çıkmak onu pek değiştirmiş çünkü. Onu uyarmak istemişler.
“Kardeşim. Sen bu zirvelere tırmanma işini biraz abarttın. Biraz da ayağın yere bassın. Kendine gel. Ne oluyorsun?” demişler.
Ama Sincap bu sözlere hiç aldırmamış.
“Galiba beni kıskanıyorlar” diye düşünmüş.
Artık bu yüksek ağacın zirvesi Afacan Sincapın yeriymiş. Her gün fırsat buldukça oraya tırmanmaktan kendini alamıyormuş. Çıktığı zaman da aşağılara inmek istemiyormuş. Öyle ki artık gününün çoğunu da bu incecik dalların ucunda geçirmeye başlamış.
Yeryüzüne oradan baktıkça bizim Sincapın huyu da değişmiş. Artık kimseyle arkadaşlık yapmıyormuş. Çünkü başkalarını küçük görür olmuş.
“Ağacın tepesinden bakınca her şey ne kadar da küçük ve değersiz görünüyor.” Diye düşünüyormuş.
Afacan Sincap yaz ayını böyle geçiredursun mevsim değişmiş sonbahar gelmiş. Bütün Sincap aileleri hep birlikte kış hazırlığına koyulmuşlar. Ağaçların gövdesindeki yuvalarını palamutlarla, cevizlerle doldurmuşlar.
Kardeşleri Afacan Sincabı da yardım etmesi için çağırmış. Ama o pek aldırmamış.
“Ben sizin gibi sıradan bir Sincap değilim. Böyle küçük işlerle uğraşmam” demiş. Ailesi onun böyle davranmasına gücenmiş ve ona küsmüşler.
Yine bir gün Afacan Sincap ağacın tepesine tırmanmış. Ama bir de ne görsün? Gökyüzü kapkara bulutlarla kaplı değil mi? O pırıl pırıl güneşli yaz günlerinden sonra bu hava pek korkunç görünmüş bizim küçük Afacanın gözüne… İçine bir ürperti gelmiş.
“Acaba ailemin yanına gitsem mi?” diye düşünmüş. Ama onlara karşı gururlu davrandığı için buna cesareti yokmuş hiç.
Biraz aşağı dallara inip kendisine sığınacak bir kovuk aramış. Ama her kovukta bir ağaçkakan veya sincap ailesi yaşadığı için kendisine yer bulamamış.
O sırada birden gözlerini kamaştıran bir ışık parlamış. Ardından da kulaklarını sağır edercesine bir gürültü kopmuş. Şimşek ve gök gürültüsü o kadar korkutmuş ki Afacanı, şu an tir tir titriyormuş.
Sonunda ne olursa olsun ailesinin yanına sığınmaya karar vermiş. Belki onunla alay edeceklermiş ama olsun…
Afacan Sincap ailesinin yaşadığı kovuğun önüne gelinceye kadar yağmur yağmaya başlamış bile. Sincabın kahverengi tüyleri sırılsıklam olmuş. Birden bire sertleşen rüzgar içine işliyormuş şimdi. Yuvalarının kapısından içeriye seslenmiş:
“Anneciğim. Babacığım. Ben geldim. Lütfen beni içeri alın!”
Afacan Sincabın ailesi onun sesini tanıyamamış. Çünkü o kadar zavallı bir haldeymiş ki sesi bile titriyormuş.
Kapıya çıkıp bir bakmışlar ki, Afacan Sincap o gururlu halini bırakmış.
Yalvaran gözlerle onlara bakıyor. Hemen içeri almışlar. Tüylerini kurutmuşlar ve ona biraz ceviz getirmişler.
Afacan Sincap ailesinin ona böyle iyi davranması karşısında çok mahcup olmuş.
Bir zamanlar onlara karşı kibirli davrandığını hatırladıkça utanmış. Onların kendisini affetmesi karşısında da duygulanmış.
“Ne mutlu bana ki sizin gibi bir ailem var. Bundan böyle kimseye tepeden bakmayacağım. Ailemin ve arkadaşlarımın kıymetini bileceğim” demiş.
Onun dersini aldığını gören ailesi “artık üzülme” demişler.
“Neyse ki artık aramızdasın. Önemli olan da bu…” diye teselli etmişler.
Bundan böyle hep birlikte mutlu yaşamışlar.
İslami Hayat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Email Yazma Zorunluluğu Yoktur Lutfen Gerçek Adınızı
Ve Emailinizi Yazmayınız Takma Isim Kullanınız
Yorumlama biçimi: Anonim Olarak Seçiniz
Güvenlik Kodunu Her İki Cümleyi Yanyana Yazınız
Mehmet Can