Yaz Tatilinde Çocuklarımızın Dini Eğitimi

Çocuğunuzu tabiatla tanıştırın

Çocukların karne aldıkları günler, iç dünyamda birçok farklı duygunun uyanmasına sebep olur. Bir yandan kendi çocukluk günlerimi düşünürüm. Uzun bir otobüs yolculuğu sonunda, memleketimize gittiğimiz yaz tatillerini…

Karne almak demek, benim için anneannemin ve teyzemin bahçeli evinde koşup oynamak demekti. Büyük şehirden, betonların arasından kurtulmak, dalından salatalık, elma koparmak; mis gibi kokan domates tarlalarında gezmek…

O zamanlar tatil deyince, memlekete gitmek anlaşılırdı. Otellerde tatil yapmayı bilmezdi pek Anadolu insanı. Hem hayat tarzımız bu kadar tüketime dayalı değildi hem akrabalık bağları daha kuvvetliydi.

Şimdi, çocuklarıma acıyorum, anneannem rahmetli olduğundan beri, memlekette yanına gidebileceğimiz kimsemiz kalmadı. Zaten artık o bahçeli, çok odalı evler de kalmadı. Akrabalarımızın çoğu apartmanlarda oturuyor.

Günümüz çocukları yumurtayı, fabrikada üretilen bir nesne zannedecek kadar yabancılaştı tabiata… Hayvanları sadece belgesellerde görüyorlar. Yumurtadan civciv çıkışını gören bir çocukla, görmeyen bir çocuk, bir olabilir mi?

Bizler Kur’an-ı Kerim’de geçen, rızık, nimet gibi kelimeleri okuyunca gözümüzün önünde daha canlı resimler oluşuyordu. Market reyonları, kasalar, kredi kartları girmiyordu, Rabbimizin “Rezzak” ismini anlamamızla aramıza… Bizim; mısır koçanını soyarken, taze ayçiçeği çitlerken hissettiğimiz duygular, bambaşkaydı. Hazır kavrulmuş, tuzlanmış, paketlenmiş çerez yemekten çok farklıydı bu his…

Biz Ekrem el-Ekremîn olan Rabbimizin, kara topraktan bu nimetleri yarattığını ve bize ikram ettiğini görüyorduk. Çerezimizi bile eksik etmeyip verişini, bizi sadece doyurmakla bırakmayıp neşelendirişini, hoş kokulu, lezzetli taamlarla mutlu edişini hissediyorduk. Hâlbuki benim çocuklarım, sütü sadece kutuda görüyorlar. Süt onlar için sadece “kemikler kuvvetli olsun diye içilen bir sıvı.”

Oysa ben, sütün yavrular için ne büyük bir rahmet olduğunu görüyordum. Gün boyunca ot ve saman yiyip geviş getiren bir hayvancağızın göğsünden, akşama doğru ılık ılık sütün sağılışını görüyordum. Kuran-ı Kerim’de, “size kan ile dışkı arasından tertemiz süt içiririz,” buyruluşunu okuduğumda, neden bahsedildiğini biliyordum.

Tabiat varlıklarında Cenab-ı Hakk’ın esmasının bir takım tezahürleri vardır. Bu yüzden, tabiatla iç içe yaşayan bir çocuğa Allah’ı anlatmak elbette çok daha kolay olacaktır. Mesela, civcivlerini kedi tasallutuna karşı korumak için kendini siper eden bir anne tavuğu seyreden bir çocuğa, “işte gerçek rahmet budur, yavrularını tehlikelerden korumaktır,” diyebilirsiniz. Merhametin tavuk gibi zavallı bir hayvanı bile, nasıl bir kahraman yaptığını gören çocuk, merhametli olmaktan utanmaz. Peki, şimdiki çocuklar rahmetin ne olduğunu biliyor mu dersiniz?

Şimdi çocuklarıma bakıyorumda bizim neslimizin daha şanslı olduğunu düşünmeden edemiyorum. Şimdiki çocuklar, sahte bir dünyada yaşıyor. Televizyonda, internet sitelerinde onlar için hazırlanmış baş döndürücü bir hızla akıp giden ve gerçek hayatı unutturan bir dünyanın karşısında…

Şimdiki çocuklar sofralarına gelen nimetlerdeki emeğin farkında mı? Kaç kişinin helâl kazanmak için çamurla, gübreyle iç içe yaşamayı göze alarak, zahmetli işlerde çalıştığını biliyorlar mı?

Modern şehir insani duyguları köreltiyor

Son zamanlarda et fiyatları artıyor, diyoruz ve çeşitli sebepler arıyoruz. En önemli sebebi ise göremiyoruz. Artık gençlerimiz şehirlerde yaşamak istiyor. Şık ve konforlu mekânlarda, bakımlı bayan elemanlarla yan yana, kolay veya eğlenceli işler yaparak, bol para kazanabilecekleri tüketim ortamlarında…

Bakıyorsunuz, herkes işsizlikten şikâyet ediyor. Çalışanlar da maaşları düşük buluyor. Ama buyurun köyde çalışın diyecek olursanız, kimse istemiyor. “Helal olsun da varsın zahmetli olsun” diye düşünen de kalmadı gibi.
İnsanlarımız toprağa, tabiata yabancılaştı. Çocuklarımız çizgi filmlerdeki; insan gibi konuşan, yapmacık hayvanları seviyor, ama gerçek hayvanlarla bir arada olmayı beceremiyor. Evcil hayvan beslemeye heveslenen çocuklar, kısa bir süre sonra kuşundan, köpeğinden usanıyor, bırakıveriyor.

Çünkü şimdiki nesilde rahmet duygusu kalmadı. Bilgisayar oyunlarında vurdukça, kırdıkça puan kazanan; eğlenmek için korkunç sahneleri olan, felaket senaryolarını seyretmeye giden nesiller bunlar…

Oğlum bir otomobil yarışı oyunu almıştı, izin verdiğim zaman oynuyordu. Mera ettim, o oynarken omzunun üstünden seyrettim. O, hızla arasını sürerken yola yayalar, hatta bebek arabası götürüp giden anneler çıkıyordu. Oğlum ise onlara çarpıp geçiyordu…
Dayanamadım. “Bu ne biçim oyun, herkese çarpıyorsun,” dedim. “Oyunun özelliği bu… Eğer yayalara çarpmayayım diye yavaşlarsan puan kaybediyorsun,” dedi. “Peki, çarpınca puan kaybetmiyor musun? Diye sordum. “Hayır,” dedi.
Oyunu birkaç dakika seyretmeye dayanamadım. Her ne kadar sahte bir oyun olsa da oğlumu böyle canavarca bir işin başında görmekten çok rahatsız oldum, “Bırak şu oyunu. Sizi bu oyunlarla hissizleştiriyorlar” dedim.

Çocuklarımız, sanal oyunların onları etkilemeyeceğini zannediyorlar. Hislerini nasıl kaybettiklerini, nasıl duygusuzlaştıklarını anlayamıyorlar. Ama bizler uyanık olalım. Onlara rahmeti, şefkati, sorumluluğu, takvayı, Allah korkusunu öğretelim.

Tatil bir dini eğitim fırsatıdır

Eğitimi kuru bilgi zannetmeyelim. Büyüğüne hizmet edip hayır dua almayı, küçüğüne merhamet göstermeyi, hürmeti, muhabbeti, sıla-i rahmi öğretelim. Onları tüketim kısır döngüsünden çıkaralım, hayatı öğretelim. Sanal âlemlerde kaybetmeyelim, gerçek dünya ile karşılaştıralım. Yaz tatillerini bunun için bir fırsat bilelim. İmkânımız ölçüsünde çocuklarımızı istikbale hazırlayalım.



Karne günlerinde bir yandan geçmişe, kendi çocukluğuma giderken, bir yandan da geleceğe, çocuklarımın geleceğine doğru uzanırım. Çocuklarının istikbali her anne baba için çok önemli, kuşkusuz. Bu yüzden de onların iyi karneyle dönmelerini istiyoruz. Çünkü bu karnelerin iyi okullara girmeleri ve gelecekte bol maaş kazanmaları için bir derece tesir sahibi olabileceğini düşünüyoruz. Peki, ya asıl istikballerini de düşünüyor muyuz?

Hepimizin eline bir karne verilecek. Ya yüzümüzü aydınlatan, müjdeli bir karne; ya da hüsran sebebi bir karne… Ya önümüzden; sağ elimize ya da arkamızdan sol elimize…
İşte, o karneyi de düşünüyor muyuz? Çocuğumuzun eline verilecek amel defterinde hangi notlar yazacak? Bunu düşünüyor muyuz?

Peki ya bizim defterimizin, “çocuk yetiştirme” bahsinde… Rabbimizin bizim terbiyemize emanet ettiği yavrularımızı iyi yetiştirdiğimizden emin miyiz?

Yaz tatilleri, çocuklarımızın dini eğitimi için ihmal edilmemesi gereken bir fırsat. Çocuklarımızı dini eğitim konusunda biraz ısrarlı davranarak ikna etmemiz gerekiyor, çünkü kendi hallerine bırakırsak ehemmiyetini anlamıyorlar.

Din eğitimi, onların alışkın oldukları eğitim modellerinden oldukça farklı. Okullarında aldıkları eğitim, belli bir malumat edinmeye ve o malumatla “çoktan seçmeli sorular” tarzındaki sınavlardan puan alıp sınıf geçmeye dayanıyor. Oysa dini eğitim, ezberlemeyi, hatta özümseyip samimiyetle, ihlâsla benimsemeyi gerektiriyor. Çok daha yoğun bir irtibat gerektiren, kalbi bir eğitime ihtiyaç duyuyor.

Bu eğitim için sadece bir kursa yazdırmak da yetmiyor, çocuğumuz ne öğrendi, ne kadar öğrendi diye takip etmek gerekiyor. Mesela, yaşlarına göre yeterince dua ve sure ezberlediler mi?
Geçtiğimiz günlerde çocuklarımız bizden eve internet bağlantısı istedi. Ben de: “Olur” dedim, “Yasin suresini ezberlerseniz alırız.”

Oğlum ilk üç sayfasını zaten daha önce ezberlemiş olduğu için sevindi, hemen: “Tamam,” dedi. Onun hafızası kuvvetli, daha kolay ezber yapıyor. Kızım ise: “Ama bu haksızlık, ben daha ezberlemeye hiç başlamadım ki!” diye itiraz etti.

Kuran ezberleme tekniği

Kızım anlamayı gerektiren matematik, fen gibi derslerde daha başarılı, ama edebiyat, Kur’an ezberi gibi hafıza gerektiren derslerde zorluk çekiyor. Bu özelliği sebebiyle ezber yapmayı gözünde büyütüyor. Bu yüzden, ona ezber yapmanın o kadar zor olmadığını, bunun da bir tekniği olduğunu anlattım.

“Ezberlemek istediğin sayfayı önce beş altı kere baştan sona oku. Okuyuşun akıcı bir hale gelsin, telaffuzuna ve kendine mahsus ahengine aşinalık kazan. Artık rahat bir şekilde okur hale gelince ilk ayeti defalarca tekrar et. Ayet uzun gelirse ilk durağa kadar olan kısmını bu şekilde tekrarlayarak kulak hafızana yerleştir. Birinci ayeti bakmadan okuyabilir hale gelince ikincisine geç, onu da ezberleyene kadar tekrarla ve sonra ilk ayetle birlikte oku. İlk gün başaramazsan ikinci gün tekrar dene, daha kolay başardığını göreceksin. Sen tekrar etmesen bile bir gün önceki çalışmanın boşa gitmediğini, hafızanda bir yer edindiğini ve kalbine yerleştiğini göreceksin.” Dedim.

Biz ebeveynler çocukların her şeyi kendi kendilerine keşfetmelerini bekliyoruz. Hâlbuki onlar pek çok şeyi bizden öğrenmeye ihtiyaç duyuyorlar. Eğer usulünü öğretmezsek çocuklarımız kendi kendilerine deneyerek, başarısız oluyorlar. Bu durumda da ya kendilerine güvenlerini kaybediyor yahut dersten soğuyorlar. Bu yüzden çocuklarınıza bir işi nasıl başarabileceklerini gösterin. Siz bilmiyorsanız o halde iyi bir öğretici bulun.

 



Tabi çocukların din eğitimi için ödüllerle teşvik edilmesi, gerekiyor. Biraz da cesaret vermek ve önemini kavratmak lazım… “Gözünde büyütme, göreceksin zor değil. Sana kaset, CD alırım. Tekrar tekrar dinlersen, kulağından da alırsın” diyebiliriz.

Şimdiki çocuklar kolayca söz dinlemiyor. Biraz kararlılık göstermek gerekiyor. Bilhassa ergenlik çağındaki çocukların itirazlarını duymazdan gelip fazla yüzgöz olmadan, geri adım da atmadan görevi kabul ettirmek lazım… Bunun için ikna edici kısa nasihatler verebilirsiniz. Bilhassa kendinizden örnek verirseniz çok işe yarayabilir. Mesela kızıma;
“Babam bana ‘bu tatilde Yasin’i ezberleyeceksin’ dediğinde, ben de senin yaşındaydım ve senin gibi yapamayacağımdan korkmuştum. Ama hamdolsun, çalışınca başardım. Şimdi babama dua ediyorum. Hatta keşke hafız olmam için de daha fazla ısrar etseydi, diyorum.” Dediğimde çok etkilendi. Yanına oturdum, kolumu omzuna atıp;
“Şu hayatta birçok şey öğrendim, hiçbiri Kur’an ezberlerim kadar işime yaramadı. Yarın öbür gün, namazlarında okumak için uzun surelere ihtiyaç duyduğunda ne yapacaksın? Yolculuklarında, birini beklerken veya buna benzer boş kaldığın saatlerinde ezberinden Yasin’i okuyuvermek, ne kadar hoşuna gidecek. O zaman bana dua edeceksin. Biliyorum, çünkü ben babama dua ediyorum” dedim.

Sonunda, Yasin’in ilk üç sayfasını peşin, kalanını da istediği şeyi aldıktan sonra, tatil sonuna kadar ezberlemesi karşılığında anlaştık.

Unutmayalım ki çocuklarımız bizim rehberliğimize muhtaç. Onlara gerçekten iyilik yapmak istiyorsak, yol gösterelim, hayat tecrübesi kazandıralım, akıllarını ve gönüllerini zenginleştirelim.
HATİCE KÜBRA ERGİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Email Yazma Zorunluluğu Yoktur Lutfen Gerçek Adınızı
Ve Emailinizi Yazmayınız Takma Isim Kullanınız
Yorumlama biçimi: Anonim Olarak Seçiniz
Güvenlik Kodunu Her İki Cümleyi Yanyana Yazınız
Mehmet Can