19 Ekim 2016 Çarşamba

Küçük Çobandan Büyük Ders

Abdullah bin Mübarek hazretleri, bir gün yola çıkmıştı. Tenha bir yerde koyun otlatan ufak bir delikanlıya rastladı.

İlim sahibi bir zat olan Abdullah bin Mübarek bu çobanın böyle ilim öğrenebileceği yaşı çobanlıkla geçirmesine üzüldü ve ona acıdı. Kendi kendine; “Bu zavallının çocukluğu bu ıssız yerde çobanlıkla geçiyor. Büyüdüğü zaman ilim öğrenmemiş olacak. Rabbini tanımayan bir kişi olacak.

Kendisiyle biraz sohbet edeyim de ona Allah-u Zülcelal’i tanıması için biraz ders öğreteyim.” Dedi. Çoban delikanlının yanına oturdu ve:

- Evlâdım, sen Allah-u Zülcelal’i bilir misin? Diye sordu. Delikanlı:
- Kul sâhibini nasıl bilmez? Diye cevap verdi.
- Peki Allah-u Zülcelal’i hangi delil ve ilimle biliyorsun?
- Bu koyunlarım sayesinde.
- Bu koyunlarla O’nu nasıl biliyorsun?

- Bu birkaç koyunu güdecek çoban olmadan olmaz. Çünkü onların aklı bir şeye ermez. Mutlaka onları besleyici otların yanına götürecek, su verecek, kurtlardan ve diğer tehlikelerden koruyacak bir çoban lâzımdır.

 Bundan anladım ki, kâinat, insanlar ve hayvanlar böyle rızık verip koruyacak bir sahibe muhtaçtır. Bu çeşit çeşit mahlûkatı doyurmaya ve korumaya kâdir olan da Allah-u Zülcelal’den başkası değildir. İşte ben koyunlar üzerinde tefekkür etmekle Allah’ı bu şekilde biliyorum.

- Peki Allah-u Zülcelal’in isim ve sıfatlarını nasıl bilirsin?
- O’nun hiç bir şeye benzemediğini, yaratılmışlara benzemekten münezzeh olduğunu bilirim.
- Böyle olduğunu nasıl bilirsin?
 - Yine bu koyunlardan.
- Koyunlardan mı? Nasıl?

- Ben onların çobanıyım, onların koruyucusuyum. Onlar benim yönetimim ve korumam altındadır. Onlara bakıyorum, ne onlar bana benzerler, ne de ben onlara benzerim. Bir çoban koyunlarına benzemezse, Allah-u zülcelal’in de kullarına benzemeyeceğini anladım. Abdullah bin Mübârek:
-İyi söyledin. İlimden bir şey öğrendin mi? buyurdu.

 Çocuk:
- Ben bu sahrâlarda, nasıl ilim öğrenebilirim? Yalnız üç ilim öğrendim. Gönül ilmi, dil ilmi ve beden ilmi.
- Bunlar nelerdir, ben bunları bilmiyorum.

- Gönül ilmi şudur ki, Allah bana kalb verdi ve kalbimi, Kendisini tanıma ve sevme yeri eyledi ki bu kalple onu çok seveyim. O’nun sevdiklerine gönülde yer vereyim, sevmediklerine yer vermeyeyim ve böylelerinden uzak olayım.

 Dil ilmi şudur ki, bana dil verdi ve dili zikretme, O’nun ismini söyleme yeri eyledi. Bununla O’nu hatırlatan hususları dile getirmeği, O’ndan bahsetmeyen sözden onu korumayı, işaret etti.
 Beden ilmi şudur ki, bana beden vermiştir ve onu kendine hizmet yeri eylemiştir. Böylece O’na hizmet olan her şeyi yaparım, hizmet olmayan şeyi ise bedenimden uzaklaştırırım.
 Abdullah bin Mübârek, bunun üzerine:

-Ey çocuğum! Evvelki ve sonraki ilimler, senin bana bu öğrettiklerinin içinde saklıdır! Dedi. Son olarak: Ey oğul, bana nasihat ver, buyurdu.

-Ey efendi! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası için öğrendiysen, insanlardan istemeyi, beklemeyi kes. Yok, dünya için öğrenmişsen, Cennet’e kavuşamazsın, dedi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Email Yazma Zorunluluğu Yoktur Lutfen Gerçek Adınızı
Ve Emailinizi Yazmayınız Takma Isim Kullanınız
Yorumlama biçimi: Anonim Olarak Seçiniz
Güvenlik Kodunu Her İki Cümleyi Yanyana Yazınız
Mehmet Can